El Salvador, Latin Amerika'nın merkezi bir ülkesi olarak, son yıllarda artan şiddet ve yoksulluk nedeniyle göçmen akınlarına maruz kalıyor. Ülkedeki mevcut durum, birçok kişinin "cehennemdeki" bir yaşamdan kaçmak için hayatlarını riske atmalarına sebep oluyor. Peki, bu trajedinin arkasında yatan sebepler neler? Ve ABD’nin bu göç süreçlerinde üstlendiği rol ne? El Salvador'dan ABD’ye doğru devam eden göç hareketliliğini anlamak için, önce ülkenin iç dinamiklerine ve ardından ABD'nin göç politikalarına göz atmak gerekiyor.
El Salvador, yüzyıllardır süren iç savaşların ardından, ciddi sosyal ve ekonomik sorunlarla karşı karşıya kaldı. 1980'lerde yaşanan iç savaş, ülkede derin yaralar açtı ve bu yara, günümüzde de devam eden yüksek suç oranları ve toplumsal huzursuzluk şeklinde kendini gösteriyor. Ülkede çeteler arasındaki çatışmalar, cinayet oranlarını tırmandırırken, birçok aile bu durumdan olumsuz etkileniyor. Suç ve şiddet nedeniyle, El Salvador'dan kaçan insanların sayısı giderek artıyor. 2023 itibarıyla, El Salvadorlu göçmenlerin çoğu, Amerika Birleşik Devletleri’ne ulaşmak için Orta Amerika'nın zorlu güzergahlarını geçmek zorunda kalıyor.
Yoksulluk, işsizlik ve eğitim eksiklikleri gibi ekonomideki zorluklar da göçün bir başka nedenini oluşturuyor. Ülkede iş bulma olanağı oldukça sınırlı ve bunun yanı sıra, eğitim sisteminin de yeterli düzeyde olmaması, gençleri umutsuzluğa itiyor. El Salvador'un istatistiklerine göre, genç işsizlik oranı %35'in üzerine çıkarken, ülkedeki yoksulluk oranı da %30 seviyelerinde kalmaktadır. Bu durum, birçok gencin hayallerini gerçekleştirememesine ve başka ülkelere gitme arayışına yönelmesine yol açıyor.
El Salvador'dan gelen göçmenlerin dramı, yalnızca bölgesel bir mesele olmanın ötesinde, ABD'nin göç politikalarıyla doğrudan bağlantılıdır. Uzun yıllar boyunca, ABD’nin Orta Amerika’daki politikaları ve buradaki ekonomik koşullara yönelik destek eksikliği, bu ülkelerin daha da kötüleşmesine zemin hazırladı. ABD, geçmişte yalnızca kendi güvenlik kaygılarını gözeterek bölgedeki insani krizleri göz ardı etti. Bu bağlamda, El Salvador'dan gelen göçmenlerin durumuna bakıldığında, ABD'nin tarihsel ve politik sorumluluğu bir kez daha gündeme geliyor.
Ayrıca, ABD'nin göçmenlerle ilgili uyguladığı sert politikaların, çoğu durumda El Salvador'daki insanları daha da zor durumda bıraktığı gözlemleniyor. Doğu Kıyısı'nda yapılan deportasyonlar, ailelerin parçalanmasına ve daha fazla insanın göç etmesine sebep oluyor. Ülkelerin yaşadığı bu zorlukların farkında olmak ve insani bir yaklaşım benimsemek, hem El Salvador'un geleceği hem de bölgesel istikrar için son derece önemlidir.
Sonuç itibarıyla, El Salvador'dan gelen göçmenlerin durumu, yalnızca bu ülkenin değil, aynı zamanda ABD'nin de üstlenmesi gereken bir sorumluluktur. Her iki tarafın da iş birliği yaparak bu sorunun üstesinden gelmesi gerekmektedir. Hem El Salvador'un kalkınması için gerekli ekonomik ve sosyal destek sağlanmalı, hem de ABD’nin göçmen politikasında insani bir yaklaşım benimsemesi ve bu insanların yaşam koşullarını iyileştirmesi şarttır. Aksi takdirde, El Salvador'un "cehennemi" devam edecek, göçmenler yine hayatlarını riske atarak yeni bir yaşam arayışına çıkacaklardır.